“Martı Jonathan Livingston”, Richard Bach tarafından yazılmış, özgürlük ve geleneksel yapıları aşma temalarını işleyen bir anlatıdır. Anlatının merkezinde, sıradan bir martı sürüsüne mensup olan fakat diğerlerinden farklı bir yaşam arayışında olan Jonathan Livingston yer alır. Jonathan, diğer martılar gibi sadece yiyecek bulmak için uçmaktan fazlasını ister; onun için uçuşun ve yaşamın kendisi değerlidir. Diğerlerinin “asla yapamayız” dediklerini başarır ve kendisi gibi potansiyeli olan martılara cesaret verir varlığıyla.
Bir Yaşam Yaklaşımı Olarak “Livingston”
Eski İngilizce ve İskoçça’da “Livingston” ismi, “sevgili arkadaşın yeri” anlamı taşır. Jonathan’ın dolu dolu yaşadığı yolculuğu sırasında, benzer hislere sahip martılarla kurduğu destekleyici ilişkileri simgeler. Bu ilişkiler onun gelişiminde, özgürlüğü keşfetmesinde ve bildiklerini aktarma cesareti göstermesinde önemli bir rol oynar. Bu şekilde, “Livingston” ismi sadece Jonathan’ın anlamlı bir yaşam arayışını değil, aynı zamanda hayallerini gerçekleştirmede yoldaşlık ve paylaşımın önemini de vurgular.
Öte yandan Jonathan Livingston’ın doğal varoluşu, sürüsünün geleneksel normlarına uyamamasına yol açar. Anlaşılmamak pahasına kendi sınırlarını zorlayarak yeni uçuş teknikleri dener ve bu süreçte sürüden dışlanır. Ancak o, yalnız kalmayı göze alarak, özgürlüğünü ve potansiyelini keşfetmeye devam eder. Jonathan’ın bu kararlılığı, sadece fiziksel yeteneklerini değil, aynı zamanda manevi anlayışını da derinleştirir.
Gözünle gördüklerine sakın inanma. Görünenlerin hepsi sınırlıdır. Anlayarak bakmaya, bildiklerinin ötesine geçmeye çalış. O zaman uçmanın anlamını daha iyi öğreneceksin.
Bu yolculuğunda Jonathan, Chiang adında bilge bir martıyla karşılaşır. Chiang, Jonathan’a uçuşun sadece fiziksel bir eylem olmadığını, aynı zamanda kültürel sınırların ötesine geçiş ve derin bir anlayış olduğunu öğretir. Chiang, Jonathan’a hızın ve zamanın ötesini deneyimleyebileceğini, gerçek özgürlüğün zihinde başladığını gösterir. Onun rehberliği, Jonathan’ın kendi potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirmesine olanak tanır.
Roman boyunca Jonathan, Sullivan adında başka bir martı ile de tanışır. Sullivan, Jonathan’ın eğitimini anlamlı kılarak, onun öğrendiklerini başkalarına aktarması için cesaretlendirir. Jonathan, öğrendiklerini ve deneyimlerini diğer martılarla paylaşmaya karar verir ve böylece kendi gibi düşünen ve uçuşun özgürlüğünü arayan başka martıların da var olduğunu öğrenir.
Jonathan’ın yolculuğu, sadece kendi dönüşümünü değil, aynı zamanda başkalarına da ilham verme sürecini kapsar. O, diğer martıları da kendi sınırlarını aşmaya ve özgürlüğü keşfetmeye teşvik eder. Jonathan’ın hikayesi, diğerlerinin hapishanelerini kabul etmemenin ve içsel özgürlüğün önemini vurgularken, toplumsal yapıların dayattığı sınırlamaları sorgulamaya ve aşmaya cesaret edenlerin hikayesini anlatır.
Maskelerin Transparanlaşması
İnsanlar, doğru kabul edilen ezber davranış kalıplarını benimsediklerinde, başka olasılıkların varlığını yadsıma eğiliminde olurlar. Bu süreçte, oldukları kişiyi ve gerçek duygularını gizlemeyi öğrenirler. Duygularını bastırmak, başkalarıyla samimi, sıcak ve doğrudan ilişkiler kurmalarını engeller. Sosyal ilişkilerinde yüzlerinde cansız fakat kırılgan maskelerle dolaşmayı güvenli bulurlar. Ancak, bu maskeleri takmadan nefes almak isteyen, doğallığı hayata geçiren insanlar da vardır. Maskelerin ardına saklanamayan bu kişileri, farkında olmadan kendi sistemlerine çekmeye çalışırlar.
Onlara karşı sert olma Martı Fletcher. Seni dışlamakla onlar yalnızca kendilerini yıprattılar ve bunu bir gün anlayacaklar. Bir gün gelecek, onlar da senin gözünle görecekler. Bağışla onları ve anlamalarına yardımcı ol.
Toplum dediğimiz bu kalabalık, maskelerin ardına gizlenmiş insanlardan oluşur. Ancak bazıları, “Martı” romanındaki Jonathan gibi, bin yılların oluşturduğu bu sistemi sürdüremeyecek kadar gerçek ve otantiktir. Onlar, gerçek uçuşu ve sahici teması yaratmak isterler ve bunu gerçekleştirebilecekleri kişileri aramaya koyulurlar. Jonathan gibi kişiler, toplumun dayattığı kurallara boyun eğmez; doğru bildiklerini hayata geçirmekten geri durmazlar. Onlar, başkalarının onayını aramaz ve yeni şeyler denemekten korkmazlar. Sınırları defalarca aşarak, diğerlerine de cesaret verirler ve topluma döndüklerinde, sadece varlıklarıyla bile köhne sistemleri eritmeye başlarlar.
Bir kişinin maskelerinin ardındaki özüyle karşılaşması emek gerektirir. Kendisiyle yüzleşmekten korkanlar ise, bu korkularını manipülasyonlar veya Jonathan gibi kimseler hakkında uydurma yargılarla gizlemeye çalışır. Bu içsel dürtüler öylesine derindir ki, gözlemleyenlerin aynı zamanda gözlemlenen olduğunu unuturlar. Ancak Jonathan, her şeyi görür. O, yükseklere çıkma ve alçaklara inme cesaretini göstermiştir. Herkes ona olduğu haliyle görünür; maskeler onun için resmen transparandır.
Sonuç: Özgürlük Uçuşu
Duygularını fark edebilen, onları dile getirebilen ve hislerini yaşamaktan çekinmeyen kişiler gerçektir. Onların varlığı, yapay sistemleri ve maskeleri etkiler ve dönüştürür. Bizim, maske taşıyıcılara değil, Jonathan gibi gerçek ve cesur kimselere ihtiyacımız var. Maskeleri çıkarmak için her an en iyi andır. Kendimiz olmaktan korkmadığımızda, gerçek temasa ve anlamlı ilişkilere kapılarımızı açarız.
Olması gerektiğini düşündüklerimiz değil, yaşamlarımızla düşüncelerimizin uyumudur bizleri gerçekten yaşayan kimseler yapan. Herkes bolca cümle kurar ve bunlar kulağa hoş gelir. Peki, kimlerin bu fikirleri hayata geçirme cesareti var? Hakkımızda ne düşünecekler veya aman tadımız kaçmasın diye içimizden gelenleri bastırmaya devam etmek de bir seçim; özgürce yaşama katılmak için yollar açmaya istekli olmak da.
Diğer var olanlara zarar vermediğimiz sürece, hissettiğimiz gibi yaşayabilmek paha biçilemez. Bu deneyim, son zamanlarda popüler olduğu gibi; kişisel bir mesele değildir. Hepimizi ilgilendirir. Birimizin korkularına rağmen güvenlik hapishanesinden özgürleşmeye adım atması, hepimiz için ilham kaynağı olur. Bu uçuş başkalarına korkutucu gelebilir, kalıplardan sıyrılanlar yabancı görülebilir. Ama asıl mesele de budur.
Karın doyurmanın, didişmenin sürü içinde iktidar hırsının ötesinde değerler olduğunun bilincine varmak için kaç yaşamdan geçtik dersin?
Başkalarının engellemelerine uyum sağlayarak kavramsal özgürlük hapishanelerine dahil olabiliriz. Öte yandan, başka yolları deneyerek kendimizle kavuşabilir ve oradan birbirimize açılabiliriz. Sorunları karşımızda görmeye alıştık ve bu ciddi çatışmalara yol açıyor. Oysa kendi ritmimizi bularak yaşam senfonisini de akort edebiliriz.
Jonathan bize, hissettiğimiz gibi uçmanın sandığımız kadar ürkütücü olmadığını gösterir. Romanın sonunda, başladığı yere bambaşka biri olarak ve arkadaşlarıyla birlikte döner. Ne yalnızdır ne de yanlış. Mevcut kültürün temsilcileri istediği kadar burun kıvırsın ve farklı uçuş denemelerini engellemeye çalışsın, eninde sonunda azınlık olarak etiketledikleri, mevcut yapıları söküme uğratacaktır.